MENÜ
18° Parçalı az bulutlu
  • EURO
  • DOLAR

MHP Lideri Bahçeli: Dilinizi susturun , Atatürk’ten elinizi çekin

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Millet İttifakı’nın ‘erken seçim’ zorlamasına çok sert çıktı. Bahçeli, “Kılıçdaroğlu’nun erken seçim zorlaması hangi karanlık mahfillerin siparişidir? Ülkemizin erken seçim gibi bir gündemi yoktur, bunu da kiralık aklından çıkarma. Demedi deme, adam sözü dinle. Seçimlere 754 gün […]
Gündem - 4 Haziran 2021 14:11 A A

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Millet İttifakı’nın ‘erken seçim’ zorlamasına çok sert çıktı. Bahçeli, “Kılıçdaroğlu’nun erken seçim zorlaması hangi karanlık mahfillerin siparişidir? Ülkemizin erken seçim gibi bir gündemi yoktur, bunu da kiralık aklından çıkarma. Demedi deme, adam sözü dinle. Seçimlere 754 gün vardır. Milletin zillet ile hesaplaşmasına 2 yıl 24 gün vardır.” dedi.

MHP Lideri Bahçeli’nin açıklamalarından satır başları şöyle;

Türkiye Büyük Millet Meclisi parti grubumuzun bu haftaki toplantısında sizlerle paylaşacağım düşünce ve değerlendirmelere geçmeden evvel, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yurt içinde ve yurt dışında varlık mücadelesi veren her vatandaşımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda nefes alan her kardeşimize en halisane selamlarımı iletiyorum.

27 Mayıs Ülkücü Şehitleri Anma Günü’nde öncelikle İl Başkanlarımızla özlem giderdik, müteakiben de Merkez Yönetim Kurulu ile Merkez Disiplin Kurulu’muzun ortak toplantısını gerçekleştirdik.

Bir gün sonra da, belediye başkanlarımızla bir araya gelerek içinden geçtiğimiz siyasi süreci ve belediyelerimizin ana meselelerini ele aldık.

Teşkilatlarımız diridir, dengelidir, dava mücadelesini yurdumuzun her köşesinde şevkle, heyecanla, inanmışlıkla ve ağız birliği içinde ifa etmektedir.

Partimizin diğer yetkili kurulları faaliyetlerini azimle ve istikrarla sürdürmektedir.

Kalpleri mühürlü olanlar görmese de, çalışıyoruz, çabalıyoruz, milletimize hizmetkarlıkta canımızı dişimize takıyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışının rehberliğinde duruş göstermektedir.

İstiyoruz ki, istiklal için birlik olalım.

Diliyoruz ki, istikbal için dirlik içinde hareket edelim.

Nihayetinde diyoruz ki, kazanan Türkiye, kazançlı çıkan Türk milleti olsun.

Ne gidilecek bir yerimiz ne de terk edilecek bir toprağımız vardır.

Ne sırt dönülecek bir insanımız ne de sırça köşklere değişilecek bir ülkemiz söz konusudur.

Geleceğe umutla bakıyoruz, gelişmeleri ufuk derinliğiyle kavrıyoruz.

“BİZ BU ÜLKETİ KARŞILIKSIZ SEVDİK”

Türkiye’nin hakkını görmeyen, Türk milletinin haysiyetini gözetmeyen her teklife, her tertibe, her teşebbüse, her tefrikaya karşıyız, kapalıyız.

Duymayan varsa tekrar edeyim, biz bu ülkeyi karşılıksız sevdik.

Biz bu milleti canımızdan aziz bildik.

Biz bu cennet vatanı namus belledik.

Türkiye’mizi meşgul eden her sorunla ilgili yalın düşüncelerimiz, yapıcı önerilerimiz esasen iflahı imkansız MHP muhaliflerinin dahi bildiği ve tasdik ettiği bir gerçek olarak meydandadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak kendimize güveniyoruz, milletimize inanıyoruz.

Büyük tarihçimiz merhum Hüseyin Namık Orkun, “Türkçülüğün Tarihi” isimli değerli eserinde bizlere şunları söylemişti:

“Kendine güvenmeyen bir insanın hayatta muvaffak olmasına imkan olmaması gibi kendine güvenmeyen bir milletin de müstakil yaşamasına imkan yoktur.”

Türk tarihinden ve Türk kültüründen beslenen Türk milliyetçiliğinin aziz milletimizin kendine duyduğu güvenin simgesi olduğunu yeri gelmişken itiraf ve ifade etmek başlıca görevlerimizden birisidir.

Türkiye’yi kötüleme yarışı içine girenler aslında milli özgüveni aşındırmak isteyen çorak zihniyetlerden başkası değildir.

Öldük, bittik, tükendik, mahvolduk, bizden bir şey olmaz teranelerine hapsolan süfli çevrelerin bizatihi Türk milletiyle ilgili sorun ve sıkıntıları olduğunu görmek ve deşifre etmek lazımdır.

“SİYASİ MÜCADELENİN BİR AHLAKI OLMALIDIR”

Bugünkü siyasi panoramadan bakınca zillet ittifakının çatısı altında buluşan partilerin içine düştükleri zaaf ve açmazların temelinde objektif bir değerlendirmeyle söylersek bu tespitimizin yattığı görülecektir.

Siyasi mücadelenin bir ahlakı olmalıdır.

Siyasi mücadele dürüstçe, mertçe, adam gibi yapılmalıdır.

Tarihin her devrinde, amaca giden her yolu meşru ve mubah görenler tehlike saçan irtibat ve işbirliği içine girmekten kaçınmamışlardır.

Çünkü fazilet ve ferasetleri kuru, fikir ve fiilleri kördür.

İlkesizlerin bağımsız bir iradesi olamaz.

İradesi esir düşenler için ülke ve ülkü diye bir meselenin esamisi okunamaz.

“ZİLLET PARTİLERİ ZALİMLERİN ELİNDEKİ YEDİLİ KOZDUR”

Bu eyyamcı tipler gelene ağam gidene paşam diyecek kadar çıkarlarına düşkündür.

Bunları kimler kafa kola almışsa, onlarla ahbap çavuş ilişkisine girerler.

Zillet partileri, kâğıttan kaplan olmaları şöyle dursun, zalimlerin elindeki yedili kozdur.

İkbal kaygıları her şeyin önündedir.

Yeter ki ağızlarına bir parmak bal sürülsün, her yeri içi boşaltılacak arı kovanı zannederler.

Kapan üstünde peynir bile görseler, akara kokara bakmazlar, midelerine girecek bir lokmanın peşine düşerler.

Sinek gibidirler, pekmezciyi hemen tanırlar.

Kümesi iyi biliyor diye tilkiyi bekçi yapmaya kalkarlar.

Gavurun ekmeğini yediler mi, kılıcını sallamaya başlarlar.

Bunlara göre etek öpmekle dudak kirlenmez, eğilip diz çökmekle onur elden gitmez.

Çobanla bir olup kuzuyu yerler, sonra da dönüp sahibiyle birlikte yas tutarlar.

Hz.Ali’nin katili İbn-i Mülcem gibi ikiyüzlüdürler.

Mescid-i Dırar’ın müdavimleri kadar fitnecidirler.

Suret-i haktan görünseler de siret-i hakikatleri felakettir.

Türkiye işte böylesi bir muhalefet yozlaşmasına alarm verici ölçüde maruzdur.

Demokrasi düşüncesi, bir ülkeyi düşürmenin, bir ülkeyi düşkün göstermenin bahanesi olarak tavzih ve tevil edilemeyecektir.

Siyaset ve demokrasi mücadelesinde nihai karar mercii millettir.

Bunun dışında destek arayanlar, dayanak araştıranlar, iktidar vizesi için güç merkezlerinden medet ve menfaat arzulayanlar zillet ve ziyan çukurundadır.

Siyasette erdem yoksa entrika hakimdir.

Hz.Mevlana iki şeyin insanı anlattığını söylemişti.

Birincisi, hiçbir şey yokken gösterilen sabır, diğeri de her şey varken sergilenen tavırdır.

Asırlar öncesinden kulağımıza fısıldanan bu söz aynısıyla siyasette de geçerli değil midir?

Hırslarına yenik düşenler heveslerinin kurbanı olmaktan asla kurtulamazlar.

CHP yönetiminin içler acısı durumunu başkaca izah etmek nasıl mümkündür?

İP yönetiminin teslimiyetçi ve süngü düşürmüş hali nasıl açıklanmalıdır?

“ERKEN SEÇİM ZORLAMASI HANGİ KARANLIK MAHFİLLERİN SİPARİŞİDİR”

Çok değil, 2020 yılının farklı tarihlerinde erken seçime karşı olduklarını, buna gerek duymadıklarını sürekli vurgulayan Kılıçdaroğlu’na ne olmuş, nereye kaybolmuştur?

Bir yıl içinde değişen veya değiştiği söylenen nedir?

Kılıçdaroğlu’nun erken seçim zorlaması kimlerin talebi, hangi karanlık mahfillerin siparişidir?

FETÖ’cülerin altı aylık süre içinde Kılıçdaroğlu’nun iktidarını dillendirmeleri, birden bire Mayıs ayının ilk haftasından itibaren hükümet üyelerine hedefine alan iftira kampanyaları erken seçim dayatmasıyla yakından bağlantılıdır.

ABD’nin bazı Körfez ülkeleriyle hain bir senaryo üzerinde kafa yorduğuna dair iddialar havalarda uçuşmaktadır.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden İsrail’e kadar Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı, bölgesel yükselişinin önünü kesmeyi amaçlayan ülkelerin örtülü operasyonları, asimetrik tahrikleri anlaşıldığı kadarıyla şiddet ve yoğunluk kazanmıştır.

Kılıçdaroğlu ve diğer yandaşları bu operasyonların siyaset ayağıdır.

15 Temmuz gecesi ülkemiz aleyhine düşmanca bağlantıları bilinen ülkelerin zillete yatırım yaptıklarıyla ilgili şüpheler bir vehmin sonucu değil, tedbirli ve teyakkuz içinde olmamızı gerektiren vaki bir tespitin izharıdır.

Biden’in dümen suyuna giren, gazına gelen, kanlı teknesine binen Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin, erken seçim isteği sahibinin sesi, melanetin sözüdür.

Türk milleti böylesi bir tuzağa kesinlikle düşmeyecektir.

Türkiye’nin büyümesini, yeni hükümet sistemiyle derlenip toparlanmasını çekemeyenlerin paslı değirmenine su taşıyanlar vebal altındadır.

Geçen hafta da söylemiştim, yine üstüne basa basa ifade ediyorum, oyun büyük, oyun sinsi, oyun karanlıktır.

CHP yönetiminin makam ve koltuk uğruna Türkiye’nin karşısına geçmesi, husumet cephesine kurşun askerlik hevesi, sorarım sizlere zillet değildir de nedir?

“ASIL KALPAZANIN KENDİSİ OLDUĞUNU UNUTUYOR”

CHP Genel Başkanı, bir an önce seçime gidilmesini istiyor.

Belli ki acelesi var, belli ki aldığı talimatın süresi dolduğundan telaş içinde.

Daha da çirkefleşerek milletten korkulur mu diye soruyor.

Asıl korkanın, asıl demokrasi kaçakçısının, asıl milli irade kalpazanın bizatihi zihniyeti olduğunu unutmuşa benziyor.

Desteksiz sallayan Kılıçdaroğlu, anayasa ile ilgili referandum yerine, seçimlerin yapılıp yapılmaması ilgili referandumdan bahsediyor.

Mafyayı Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağı gören Kılıçdaroğlu yine yalan makinesi olmakla kalmıyor, organize suç şebekelerinin nefesi, terör örgütlerinin neşesi, Türkiye düşmanlarının da nesnesi olduğunu görmüyor, göremiyor.

Şu anda CHP yönetimine siyasi propaganda üretimini kimin yaptığı, söylem ve eylem sınırını hangi suçluların belirlediği herkesçe bilinmektedir.

Kılıçdaroğlu masal atlatmasın, ruh ikizi haline dönen mafyaya baksın.

Bizim mafyayla ortak olduğumuzu söylemek bariz bir saptırmadır.

Ama mafyanın CHP’ye, boyalı medyaya, tetikçi köşe yazarlarına nasıl nüfuz ettiğini, bunları kafese nasıl yerleştirdiğini bilmeyen, duymayan, görmeyen kalmamıştır.

“BUNU KİRALIK AKLINDAN ÇIKARMA”

CHP yönetimi öyle bir hale gelmiştir ki, hamama götürseniz kurna beğenmezler, düğüne götürseniz zurna beğenmezler.

Zehirli mantar gibi her dedikodunun etrafında biterler.

Tek ayaküstünde kırk yalan söylerler.

Sayın Kılıçdaroğlu, fazla heveslenme, fazla celallenme, fazla zorlama, fazla hesap hatası yapma, ülkemizin erken seçim diye bir gündemi yoktur, bunu da kiralık aklından sakın çıkarma.

Demedi deme, adam sözü dinle.

İP’in başkanıyla birlikte emperyalizmin reklam yüzü olmaya özenme, Türk milletini ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışma.

Cumhurun ve Cumhur İttifakı’nın ortak iradesi nettir, nitekim Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimi 2023 yılının Haziran ayında yapılacaktır.

Bugünden itibaren de seçimlere 754 gün kalmıştır.

Sayın Kılıçdaroğlu, önce sabret, sonra da seyret; milletin zilletle göreceği demokratik hesaba şunun şurasında 2 yıl 24 günlük süre vardır.

CHP yönetimine tavsiyem, ekin tohumun hasını, çekmeyin yiyecek yasını.

Mutfakta yangın var deyip durmayın, yanan sizin iradenizdir, yangın yerine dönen sizin imtiyazlı ve izansız siyasetinizdir.

Kaldı ki 2021’in ilk çeyreğinde yüzde 7 büyüyen Türkiye ekonomisinin vahim fırtınadan nasıl çıkma başarısı gösterdiğini kabul ve ifade edin.

Elbette şu gerçeğin farkındayız, kafasının içi şeytanlaşmış insanlara doğruyu anlatmak, doğruyu göstermek suyun üstünde yürümek, yüzerken terlemek gibidir.

Olsun varsın, biz yürümeye de varız, terlemeye de hazırız, çünkü yanlışa teslim edilecek, zillete rehin ettirilecek bir ülkemiz, bir vatanımız, bir milletimiz, bir geleceğimiz asla yoktur.

Var diyenlerin alınlarını karışlarız, pejmürde yakalarından tutarız, sorulacak hesabı da mahşere bırakmayız.

Terörle mücadele alanında gösterilen başarılar milletimizi haklı olarak sevindirmektedir.

“PKK’NIN BELİ KIRILMIŞTIR”

1 Ocak 2021’den bugüne kadar yapılan 181 operasyonda toplam bin 162 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

İhanetin bedeli taksit taksit hainlere ödettirilmektedir.

Bu ülkeye kast etmek, milli güvenliğimize suikast düzenlemek için elleri tetikte gezen canilerin sonu hüsrandır.

PKK/YPG’nin beli kırılmıştır.

Hem vatan topraklarımızdan hem de mücavir bölgelerden teröristlerin temizlenmesi konusunda üstün ve fedakârca bir mücadele yürütülmektedir.

Türk milletini terör musibetiyle yaşamaya hiçbir güç odağı alıştıramayacaktır.

Diken battığı yerden battığı zaman çıkarılacak, bununla birlikte terör örgütlerinin kaynak ve üreme alanları yerle bir edilecektir.

Çok şükür yapılan ve daha da cesaretle yapılması planlanan budur.

Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizle ve diğer tüm güvenlik güçlerimizle gurur duymak, sonuna kadar destek verip dua etmek milli ve manevi bir vecibedir.

PKK’nın ihanetle açtığı kanlı sayfa muhakkak surette kapatılacak, FETÖ’nün kalıntıları, elebaşları ve kripto elemanları inşallah yakalanıp cezalandırılacaktır.

Bu devran böyle gitmemelidir, gitmeyecektir.

Hain teröristbaşı Gülen’in yeğeni olduğu iddia edilen Selahaddin Gülen, başarılı bir operasyonla yurt dışından Türkiye’ye getirilmiştir.

Vakit adaletin karşısında hesap verme vaktidir.

Bu aşamada, darısı diğer FETÖ’cülerle PKK’lı alçakların başına olsun demek boynumuzun borcudur.

Özellikle beklentimiz, FETÖ’cülerle birlikte PKK’lılar hakkında süren mahkeme süreçlerinin derhal karara bağlanarak nihayete erdirilmesidir.

Şu anda, FETÖ’yle ilgili görülmekte olan soruşturma dosya sayısı 58 bin 720, kişi sayısı da 112 bin 124’dür.

Kovuşturma safhasında olan dosya sayısı 33 bin 232, kişi sayısı da 44 bin 413’dür.

PKK’yla ilgili devam eden soruşturma dosyalarının sayısı 33 bin 817 iken, kovuşturmaya esas olan dosya sayısı 65 bin 618’dir.

“ADLİ SÜREÇLER SÜRATLE BİTİRİLMELİDİR”

Bağımsız ve tarafsız Türk mahkemeleri davaları bir an önce sonlandırmalıdır.

Yaklaşık bin 780 gündür süren mahkemelerin maşeri vicdanı rahatsız ettiğini açıklıkla ve ikazen söylemek isterim.

Adalet kurumları son kararlarını vermekte geciktikçe dipsiz tartışmalar, ipe sapa gelmez polemikler, bilhassa dış tahrikler artış göstermektedir.

Yargı reformlarının konuşulduğu, dördüncü yargı paketinin gündeme geldiği bir dönemde, FETÖ ve PKK’yı kapsamına alan adli süreçlerin bitirilmesi, kimin suçlu kimin masum olduğunun tayin ve tefriki süratle temin edilmelidir.

Türkiye bir yanda güvenlik mülahazalarıyla terörü bitirme noktasına getirmişken, diğer yanda hukuk devletinin ilke ve esaslarını hızlı bir şekilde işletmek zorundadır.

FETÖ’nün de PKK’nın da kökü kazınmalı, kaynağı kurutulmalıdır.

Şayet mahkemeler uzamaya devam ederse, ülkemizin uluslararası çevrelerce istismarına zımnen göz yumulmuş olacaktır.

Takdir edeceğiniz üzere, buna da hiç birimizin, hiç kimsenin hakkı yoktur.

Terörle mücadele hukuk sınırlarına bağlı kalarak icra edilmektedir.

Bir devletin hükmü adaletidir.

Bu itibarla geciken adalet sadra şifa olmayacak, hakkaniyete ve adil yargılama esaslarına hizmet etmeyecektir.

Toplumsal huzurumuzun, ekonomik gelişmişliğimizin, iç barış ve sükûnet ortamımızın kalıcılığı ve devamlılığı terörün hayatımızdan tamamen çıkarılmasına bağlıdır.

Bunu da Allah’ın izniyle başaracağız.

Bugün mutfak yanıyorsa, yarın söndürürüz, daha çok iş, daha çok aş üretiriz.

El birliği yaparız, güç birliği yaparız, bir çalışıyorsak yüz çalışırız, ekonomideki ağırlıkları birer birer söküp atarız.

Dün yaptık, gene altından kalkarız.

Ancak vatan yanarsa, ülke ateşe verilirse, ne yanmış veya dolmuş bir mutfak, ne de karnımızı doyuracak bir sofra bulabiliriz.

Amacımız bellidir, Türkiye aç hürler, tok esirler ülkesi olmayacaktır.

Terörle mücadele cephesini sağlam tuttuğumuz kadar, sosyal ve ekonomik kalkınmışlığı da hedeflemeliyiz.

Fakat salgın döneminde dünyanın bile içine gömüldüğü ekonomik şikayetleri siyasal itiraza dönüştürüp kara propagandaların garsonluğunu yapmak doğru değildir, samimi değildir, vatan ve millet sevgisiyle de bağdaşmayacaktır.

Mesela domates, patlıcan, soğan yiyemiyoruz itirazını seslendirirken, birden bire hain kurşunları yersek, ülkemizi yemeye çalışanlara gözümüzü ve vicdanımızı kapatırsak tarihi varlığımızı nasıl koruyabiliriz?

CHP yönetimi, bağımsızlık ve bekamız risk ve tehdit altındayken, hangi yangından, neyin yenilip yenilmediğinden söz açıyor?

Bakınız, Suriye yaklaşık 10 yıldır iç savaş tünelindedir.

Ülke topraklarının üçte biri kontrol dışıdır.

Üstelik geçen hafta traji komik demokrasi ihlallerinin tescillendiği bir başkanlık seçimine sahne olmuştur.

Esad 2014’de yüzde 88 olan oyunu, seçimlerin yapıldığı coğrafi alanlarda yüzde 95,1’e çıkarmıştır.

Şam’da halk sabaha kadar kutlama yapmıştır.

Göstermelik diğer iki başkan adayı da beklendiği üzere havalarını almıştır.

İç savaşın Suriye ekonomisine maliyeti 1 trilyon 200 milyar dolardır.

Halk yoksul ve açtır, sefalet diz boyudur.

İç savaş olmasaydı, Suriye barış ve huzur içinde yaşasaydı, dahası 1 trilyon 200 milyar dolar da Suriyelilerin hizmetine harcansaydı, bugünkü kara tabloya mahkum olurlar mıydı?

YPG terör örgütünün kendi vatanını koruduğunu, bize de saldırmayacağını acayip ve acıklı çürük bir mantıkla açıklayan Kılıçdaroğlu ve yakın ekibi, Suriye trajedisinden hiç mi ders çıkarmıyorlar?

Türkiye’yi Suriye’ye çevirmek için yazılan ve uygulanması için fırsat kollanan rezil senaryoları da mı görmüyorlar?

Ülkesine yabancılaşmış, milletiyle gece gündüz misali ters düşmüş bir CHP zihniyetinin yatıp kalkıp mutfak demesi, yaygınlaşan tehlikeleri hafife alması nasıl bir körlük, nasıl bir kütüklüktür?

Yabancı gazeteleri okuyun, sivil toplum kuruluşlarının ve düşünce kuruluşlarının raporlarını inceleyin, CHP’nin siyasi üslubuyla benzerliği hemen fark edeceksiniz.

ABD Başkanı olmadan önce Joe Biden’in, 17 Ocak 2020’de, The Newyork Times Gazetesi’ne verdiği demeçte, Türkiye’deki muhalefeti desteklemeleri gerektiğini ifade etmesi, zillet ittifakına atılmış pastır.

“BİZE GÖRE ŞEREFLİ BİR TAVIR DEĞİLDİR”

Kılıçdaroğlu bu pası almış, Türkiye’nin kalesine gol atmak için sahaya inmiştir.

Onun için Türkiye’nin terörle mücadelesi, sınır ötesindeki kahramanca faaliyetleri önemsiz, ihmal edilmesi gereken küçük bir ayrıntıdır.

ABD’nin 2022 bütçesinde, savunma harcamaları kaleminde, terör örgütü PKK/YPG’nin dahil olduğu eğit-donat programı için 522 milyon dolarlık fon ayrılması müttefiklik hukukuna, geçen hafta bu ülkenin Dışişleri Bakan Yardımcısıyla teyidi yapılan stratejik ilişkiye müzahir şerefli bir tavır mıdır?

Bize göre şerefli bir tavır değildir, ama Kılıçdaroğlu’na sorsanız, yalnızca sönmeye yüz tutmuş mutfaktaki yangını söyler, takılmış plak gibi ezberlerini tekrar eder.

Bizim kaygımız vardır, bizim sorumluluklarımız vardır, bizim tarihe ve millete karşı görevlerimiz tartışmasız seviyededir.

Zillet ittifakına göre devletin ve milletin hakkını savunmak gibi bir gündem söz konusu değildir.

Ama biz öyle değiliz, olamayız; çünkü bu devlet bizimdir, bu ülke bizimdir, bu millet de doğudan batıya, güneyden kuzeye hepimizdir.

Herkes eşittir Türkiye’dir.

Konuşmanın bu kısmında, terörle mücadele esnasında şehit olan kahramanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmetler dilerken, hala tedavi altındaki kahramanlarımıza şifalar temenni ediyorum.

Biden’in zillet masasında elinde tuttuğu yedili kozu ne yaparsa yapsın, Türkiye yolundan dönmeyecek, zulme boyun eğmeyecek, ite çakala da eyvallah etmeyecektir.

Merhum Hocamız Prof.Dr.Bahaeddin Ögel’in yüksek lisans talebesi olan bir gazeteci, onunla ilgili bir hatırasını şu şekilde nakletmişti:

“Bir gün derste bir arkadaşımız Atatürk’ümüzü sorgular gibi konuşmuştu.

Sevgili Hocam Bahaeddin Ögel, Kaşgarlı Mahmud’dan bir öyküyle cevap verdi.

Öykü şöyleydi:

Bir kervan yolunda giderken bir kartal kervancının börküne pençe atar.

Kervancı börkünü sıkıca tutar ama kartal kervancıyı börküyle havaya kaldırırken kervancıyla beraber kervancının bacaklarıyla sıktığı altında ki eşekte havaya kalkar.

Bu kez eşeğe bağlı develer de bir sıra halinde havaya kalktığı anda en arkadaki deve Allah’a şöyle yalvarır.

Allah’ım, kervancının bileğine güç ver de börkünü sıkı tutsun.”

Bu öyküyü anlattıktan sonra Hocamız sözlerini şu tarihi hükümle bağlamıştır:

“Atatürk bizim börkümüzdür, birliğimizin simgesidir, ona laf yoktur.”

Baş giderse börk gider, börk giderse il gider, iffet gider.

Allah muhafaza bir daha da geri gelmez.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e tahammülsüzlük, lamı cimi yok Türkiye Cumhuriyeti’ne tahammülsüzlüktür.

Bugün varsak, bugün hayattaysak, bunun şeref payesi Türk tarih silsilesinde müstesna bir yeri olan aziz Atatürk’ündür.

İdeolojik dogmalarla, ilkel bir taassupla, keskin önyargılarla Atatürk düşmanlığı yapmak, millete değil hıyanete hizmettir.

“MÜSLÜMANLIK KİSVESİ ALTINDA BUNU YAPANLARIN AMACI PROVOKASYONDUR”

Ayasofya-i Kebir Camii Şerif açılmışken, büyük bir özlem olan Taksim Camii’nin manevi hayatımıza kazandırılması, Müslüman gönüllerle buluşturulması sağlanmışken nükseden Atatürk alerjinin esas gerekçesini nasıl okumalı, nasıl anlamalıyız?

İktidarın millete mal olmuş muhterem eserlerini gölgelemeye, kutuplaşmayı teşvik etmeye kimin ne hakkı vardır?

Her güzel ve memnuniyet verici gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, suyu bulandıran, ortamı kızıştıran, bunu da Müslüman kisvesi altında yapan kişilerin Türkiye’nin huzuruyla oynamaları provokasyondur.

Bunlar iyi araştırılmalıdır, maksatları derinlemesine tahlil edilmelidir.

Gizli FETÖ’cü olup olmadıkları mutlaka incelenmelidir.

Vaazlarıyla milli birliğimizi yaralamaya, tarihi şahsiyetlerimizi kötülemeye hiç kimse cüret etmemelidir.

İnanç sahibi insanlarımızı üzmek, özellikte de bugünkü AK Parti hükümetini töhmet altında bırakmak, yapılan muhteşem hizmetleri söz ve fiillerle karalamak temiz bir mizacın, ihlaslı bir kalbin sonucu değildir.

Herkes uyanık olmak zorundadır.

İslam adına İslam’ın temel değerlerini, kutlu çağrılarını hamasetle tartışmaya açmak ahlaken sorunludur.

Sorumsuz ve şuursuz konuşmaların, temelsiz ve mesnetsiz ithamların hiç kimseye faydası yoktur.

Atatürk’e bühtan edenlerin milletimizin gözünde zerre değeri olmayacaktır.

Zira Atatürk milli birliğimizin ortak paydasıdır.

Kim Gazi Paşa’ya saldırıyorsa, kimin Gazi Paşa’ya kötü sözü dokunmuşsa, ya soy kütüğünde bir karanlık nokta ya da mazisinde yüzünü kara çıkaracak bir mahcubiyeti vardır.

“EY KENDİNİ BİLMEZ AKILSIZLAR, ATATÜRK’ÜMÜZDEN NE İSTİYORSUNUZ”

Atatürk’ün manevi hatırasını hezeyanla ilzam etmek İslam’a katkı mıdır?

Mukaddesatımıza sahip çıkmak, ona refik olanlara, ona refakat edenlere sahip çıkmaktır.

Atatürk’e hakaret mukadderatımıza da husumettir.

Allah için söyleyiniz, Atatürk’e dil uzatanlar daha iyi Müslüman olduklarını mı sanıyorlar?

Atatürk’e en ağır sözleri reva görenler, Türk milletinin ruhunu okşadıklarını mı düşünüyorlar?

Ey kendini bilmez akılsızlar, Atatürk’ümüzden ne istiyorsunuz?

O tarih sahnesine çıkmasaydı, Türklüğün kıvancı, İslam’ın bekçisi olmasaydı, doğduğunuzda kulağınıza ezan mı okunur, yoksa bir kilise de vaftiz mi edilirdiniz?

Atatürk’ün hatıralarına ve heykellerine saldıran zavallılar, sizin yel değirmenlerine savaş açan Donkişot’tan, yancısı Sanço Panço’dan ne farkınız vardır?

Yüce dinimizde, açıkça haram işleyen bir günahkara bile hakaret uygun bulunmamıştır.

Dirilere olduğu gibi ölülere sövmek de Hz. Peygamber tarafından kesinlikle yasaklanmıştır.

Bu yüzden ölülerin arkasından kötü konuşmamak ve onları hayırla yâd etmek Müslümanların yaşattığı güzel geleneklerden birisidir.

Bu konuda Sevgili Peygamberimiz, “Ölülere sövmeyin. Çünkü onlar, önden göndermiş olduklarının yani amellerinin karşılıklarına ulaşmışlardır.”

Kafirlik ve zalimlik Türk milletinin sinesinden çıkan hiçbir vatan ve millet kahramanına layık görülemez.

Herkes bilsin ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizim ve milletimizin kırmızıçizgisidir.

İlk Cumhurbaşkanımız ve Milli Mücadelenin yol başçısıdır.

İman ve insaf sahibi herkes ona hürmetle mükelleftir.

Yüce Allah’ın Bakara Suresi’nin 204’üncü ayetinde tıpkısının aynısıyla buyurduğu şudur:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, onun dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. O, kalbinde olmayana Allah’ı şahit tutar. Oysaki, düşmanların en amansızıdır.”

Atatürk Türkiye’dir.

Atatürk Cumhuriyettir.

Atatürk maşeri vicdana altın harflerle kazınmış Ne Mutlu Türküm Diyene seslenişinin mimar başıdır.

Onu rahmetle anmak, ana saygı duymak, onun eserlerine sadık kalmak her nesil, her Türk evladı için ödevdir.

Emel sahiplerini uyarıyorum, Atatürk’ten elinizi çekin, isnatlarınızı kesin, dilinizi susturun.

Fani bedeni olmasa da, müstesna hatıralarını ve yüksek fikirlerini cesaretle savunacak büyük Türk milleti vardır ve kötü niyetlilerin alayını karşılamaya gücü yetecektir.

Anıtkabir ile Kocatepe arasına çekilmiş çelikten bir halat olan Milliyetçi Hareket Partisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sonuna kadar sahip çıkacaktır.

Geçen Hafta milletimizi çok mutlu eden milli başarılar göğsümüzü kabartmıştır.

Bakü’de düzenlenen Jimnastik Dünya Şampiyonası’nda bireysel kadınlar kategorisinde altın madalya kazanan Ayşe Begüm Onbaşı kızımızı, teknik kadromuzu yürekten tebrik ediyorum.

Aynı zamanda Ayşe Begüm kızımız organizasyonun en iyi sporcusu seçilerek milletimize haklı bir gurur yaşatmıştır.

Bizleri sevindiren bir başka zafer haberini de gündemdeki bir basketbol müsabakasından aldık.

Türk Hava Yolları Avrupa Ligi Dörtlü Finali’nde Anadolu Efes, İspanyol rakibi Barcelona’yı yenerek muazzam bir başarıya imza atmış, böylelikle 2020-2021 sezonunda Avrupa Şampiyonu olmuştur.

Bu şampiyonlukta emeği geçen teknik kadroyu, federasyon yönetimini, elbette şampiyon basketbolcularımızı içtenlikle kutluyorum.

Dev adamlar Avrupa’ya mührünü vurmuşlar, al bayrağımızı dalgalandırmışlardır.

Hepsine helal olsun diyorum, gözlerinden öpüyorum.

Ayrıca Süper Lige çıkma başarısı gösteren Adana Demirspor’u, Giresunspor’u ve Altay’ı futbolcularıyla, teknik heyetiyle, taraftarıyla ve kulüp yönetimiyle birlikte kutluyorum.

Hiç kimse Kara Kartalı unuttuğumu zannetmesin.

Biliyorsunuz, kartallardan yüksekten uçar, eninde sonunda da şampiyonluğa konar.

Beşiktaş’ımızın şampiyonluğunu bir kez daha tebrik ediyorum.

Kulüp Başkanımız Sayın Ahmet Nur Çebi’yi, Teknik Direktörümüz Sayın Sergen Yalçın Hocamızı, fedakâr taraftarımızı, siyah beyaz formayla gönülleri fetheden futbolcularımızı kucaklıyorum, hayırlı olsun diyorum.

Taraftarımız diyor ya, senin için yanan her meşale, gençliğimin güneşidir Beşiktaş.

Sonra döndüm ve dedim ki, iyiki Beşiktaş’lıyım.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu haftaki konuşmamı sonlandırırken, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sağlık, başarı ve esenlik içinde geçireceğiniz bir hafta diliyorum.”

Bu haber 403 kez okundu.
Gündem - 14:11 A A
BENZER HABERLER